logoterapi nedir insanin anlam arayisi

Logoterapi Nedir? İnsanın Anlam Arayışı

Hayatının en değerli, en üretken olduğunu döneminde sadece ırkından dolayı toplama kamplarına götürülen, bu kamplarda tüm ailesi öldürülmesine rağmen bu kampları oluşturan ülkenin üniversitelerinde akademik yazıları yayınlanan bir yazar… Uyuşturucu yüzünden tüm vücudu felç olan, tekerli sandalyede tüm vücudu alçı içinde kalmasına rağmen bu halini kullanarak gençlere uyuşturucu bağımlılığı dersleri veren bir başkası… Hamallık yapıp çok düşük bir ücret kazandığı halde her ay bu ücretin artırdığı kısmını bir hayır kurumuna bağışlayan başka bir insan…

neverfap whatsapp grubu nofap 1

Peki ya bunların tam tersi bir örnek versek? Aynı ülkedeki tüm yazarlardan daha çok tanınmasına, okunma sayılarında diğerlerine fark atmasına rağmen ”Yani şimdi ne oldu?” diye soran başka bir yazar. Hayattaki tüm varlıklarını kaybeden bu insanlar nasıl her şeye rağmen hala mücadele etmek, yaşamak istiyorlar da bir yazarın isteyeceği her şeye sahip olan başka bir yazar bunalımla uğraşıyor?

 Daha önce hiç kaybettiğiniz bir şeyi aradınız mı? Evet aramak çok kapsamlı oldu biliyorum. Ama yine de bir düşünün istiyorum. Herhalde anahtarlarınız aklınıza gelmiştir hemen. Ama bugün bahsedeceğimiz arayış öyle bir arayış değil. Öyle bir arayış ki o arayış; bazı insanlar bu yolda kafayı yedi, bir o kadarı pes etti, bulmadan da yaşayabileceğini iddia etti. Bazıları ise “ne kayboldu ki arayalım?” diye sormakta. Sizce aradıkları şey neydi ki onları bu kadar yormuştu? Sizce bu kadar insanın arayıp da bulamadığı, bulanların ise hemfikir olamadığı şey nedir?

 “Artık konuya girelim!” dediğinizi duyar gibiyim. O halde konuya girelim. Aslında az önceki sorunun cevabını Antik Yunanca bilen izleyicilerimiz çoktan verdi. Aradığımız kelime Logoterapi.


Bu bilgilendirici çalışma için Murat Korkmaz dostumuza teşekkür ediyoruz.


Logoterapi Nedir?

Logoterapi nedir sorusunun cevabı şöyle:
Logos, Yunanca anlam demek. Logoterapi, “Anlam terapisi” demek.

Böylece az önceki sorumuzun cevabını bulduk. İnsanların arayıp da bulamadığı, bulamayıp da kafayı yediği şey anlam. Siz peki? Siz hiç düşündünüz mü hayatın anlamını? Her insanın hayatın anlamını sorguladığı bir dönem olmuştur. Peki bulabildiniz mi? Logoterapi, size bu anlam yolculuğunda en aydınlık rehberlerden biri olabilir. O halde logoterapiyi anlatmaya ilk kuralıyla başlayalım.

Logoterapi size çok önemli bir soru soruyor:

Logoterapinin size sorduğu soru az ve öz. “Hayatın anlamı nedir?” Hemen korkmayın, bu sorunun yanlış cevabı yok! Nasıl ki “İsmin nedir?” sorusunun doğru bir cevabı olamaz (daha doğrusu kime sorulduğuna göre değişir) bu soru da aynı onun gibidir. Sizin için bu hayatın anlamı nedir?

İnsan böyle olunca bir şüphe duyuyor. Nasıl bir şey olabilir ki bu hayatın anlamı? Neden yaşadığımızı mı soruyorsun? Eğer böyle sorular soruyorsanız doğru yoldasınız demektir. Çoktan bir şeyleri aramaya başlamışsınız.

Anahtarınızı aradığınız süreç biraz sancılı olabilir, çünkü bulamazsanız bir çilingirle uğraşmanız gerekecektir. Ama hayatın anlamı böyle değildir. Hemen bulmanıza gerek yok, hemen bulmamanız belki de daha iyidir, bu konu üzerine daha fazla kafa yormanız sizi çok daha büyük bir anlama taşıyabilir.

O kadar insan sorunun cevabını ararken boşuna mı kafayı yedi? Ayrıca şunu da belirtelim, bir kaç kere söylediğim “hayatın anlamını ararken kafayı yedi” deyimine takılmayın. Bunu söylediğim insanlar genelde tüm insanlığa ortak bir anlam verirken kafayı yemiş oluyor.

Hayatın anlamı her şey olabilir, değil mi? Sizin için hayatın anlamı bir kaç kişiyi içinde bulunduran bir yapı da olabilir. Neden olmasın? “O zaman hayatımın anlamı pasta yemek de olabilir, öyle iş mi var.” demeyin. Hayatınızın anlamı pasta yemek de olabilir. Tabii, gerçekten öyle düşünüyorsanız.

“Aa evet ne kadar mantıklı. O zaman benim de hayatımın anlamı oyun oynamak.”

Ben de video oyunlarıyla haşır neşir biri olarak hala oyun oynamayı çok severim. Hatta eskiden rekabetçi bazı oyunlarla haddinden fazla vakit geçirdiğimi de kabul etmem gerek. Size gerçekten tüm gün oyun oynamanız için bir fırsat sunsalar ,gerçek anlamda söylüyorum, bildiğin tüm gün oyun oynama teklifi. Ama sadece oyun. Oyundan başka hiçbir şey yapamazsınız. Kimseyle görüşemezsiniz, farklı yemekler yiyemezsiniz ufak bir göz ucuyla dışarıya bile bakamazsınız. Teklifim size hala güzel görünüyor mu?

İlk bakışta hala güzel görünüyor olabilir ancak düşündüğünüz zaman size bunu asla istemeyeceğinizin garantisini verebilirim. Çünkü oyun oynamak bir hayat anlamı olamaz.

 “Hani hayatın anlamı bize göreydi!? Sen bozdun bu işi.”

Ben bozmadım ki. Hatta size bir fırsat bile sundum. Siz kabul etmediniz. Hayatın anlamı sorusu gerçekten açık uçludur, eğer bu koşullarda bile oyun oynamaya hala razıysanız o zaman sizin hayatınızın anlamı gerçekten oyun oynamak olabilir. Ancak ya oynamadığınız zamanlar?

“E nasıl bulacağız o zaman?” demeyin. Eğer gerçekten bir anlam arayışı içerisindeyseniz, yani buraya kadar okudunuz sonuçta, size yardımcı olmayı her şeyden çok isterim. O yüzden her şeyden önce pasta yemek ve oyun oynamak gibi şeyleri filtrelemek için bir şey anlatayım:

Scheler insanı üçe ayırmış. Fiziksel, psikolojik ve tinsel diye. Ruh da diyebiliriz. İşte bizim hayat arayacağımız yer bu bölüm, Ruh. Fiziksel ve psikolojik olarak hayat anlamı aramak az önceki örneklerde gördüğümüz gibi hüsranla sonuçlanıyor (her ne kadar psikoloji çok cazip gelse de.)

Aklınıza hayatın anlamına dair hala bir şeyler canlanmadıysa sakın üzülmeyin, bu çok doğal. Bu yazı size hayatın anlamını buldurmayacak, sadece hayatın anlamını bulmanız gerektiğini öğretecek.

Sonuçta hayatınızın anlamını buluyorsunuz, bir sihirli değnekle olacak iş değil ya. Hem acele işe şeytan karışır demişler. Anlamı bulmak öyle oturup düşünerek yapabileceğiniz bir şey değil. Ha yapanlar vardır ama bu genellikle uzun süren bir yolculuktur. Sonuçta bulduğunuz şey hayatınızın anlamı. Bu kadar önemli bir şeyi bulmak o kadar kolay olmasa gerek.

İşleri daha fazla karıştırmadan bakalım Logoterapinin babası Viktor Frankl anlamı bulmak için insanlara nasıl bir yöntem tavsiye etmiş:

Uğraş Edinmek

Basit bir şeyler düşünelim ki açık olsun. Resim yapmak mesela. Hiç resim çizmemiş bir insan düşünelim. Elini bile sürmemiş. Ama sonra bir resim çiziyor ve bu çok hoşuna gidiyor.

İyi de çiziyor. Ya da hayır, kötü ihtimali düşünelim. Yeteneksiz bu arkadaş. Ama ne kadar hoşuna gidiyor resim çizmek. Öyle böyle değil. Yeteneksiz olduğunun da farkında ama o kendi başına daha iyi çizmeyi öğrenmek istiyor. Çünkü resim çizmeyi çok seviyor. O kadar seviyor ki yeteneksizliği bile bu yolda karşısında dikilemez.

Çizmek istediği resimler var. Anlatmak istedikleri var, yansıtmak istediği duyguları var. Kendini sanat yoluyla ifade etmek istiyor. Ya da sadece zihninden geçen şeyleri aktarmak istiyor. Resim çizmek onun ruhunu yansıttığı bir araç. Eğer resim çizmeyi bu bağlamlardan koparırsak sadece fırçayı kağıda vurma eyleminden ibaret olur.

 Çok uzatmadan Frankl’ın ikinci yolunu dinleyelim:

Bir Deneyim Yaşamak Ya Da Biriyle Tanışmak

Bu dediği iki şeyin de amacın kendisi olmadığını, amacı bulmak için yollar olduğunu hatırlayalım. Bence buraya kadar izlediğiniz noktada anlam bulma yolunda yaşanacak bir deneyim örneği verebilirsiniz. Hadi ben de bir tane vereyim:

Hiç kötü durumda olan bir insana yardım ettiniz mi? İlla ki etmişsinizdir. “Bu kadar basit olur mu?” diye düşünmeyin. Ne kadar iyi hissettirdiğini hatırlıyor musunuz? Belki de modern insanın zihin meşguliyetinden farkına varmadınız ama bazılarınızın buz gibi havada içini ısıtmış olabilir. Bu sizi anlama ulaştırabilecek bir deneyimdir ama sakın size bir şey ifade etmedi diye öyle olmadığını düşünmeyin.

En başlarda ne demiştik? Hayatın anlamı herkes için farklıdır. Herkes benzer deneyimleri yaşamış olabilir ancak bu deneyimler sadece belli başlı kişileri anlama götürebilir.

Peki biriyle tanışmak? Bu sürpriz romantizm nereden çıktı böyle demeyin. Sadece hayatınızın aşkıyla tanışmak zorunda değilsiniz. Dinsiz bir insanın çok tatlı bir din adamıyla tanıştığını düşünün. Bu yolun devamını anlatmama gerek yok zaten…

Kaçınılmaz Bir Acı Çekmek

“Yönteme bak. İyice sapıttın.” demeyin lütfen. Hiç hayatınızda kaçınılmaz bir acıya maruz kaldınız mı? Ölsem de bitse dediğiniz.

Muhtemelen çok kötü bir şey yaşamadıysanız ve bir işkenceye tabi tutulmadı iseniz böyle bir deneyiminiz yoktur. O zaman daha geniş vakitli bir şey düşünelim. Hayatınızın çok kötü bir dönemi mesela. Çok yakın olduğunuz birini  kaybettiğiniz zaman yaşadığınız mahvolmuşluk hissi. Geri gelmeyeceğini sindirememeniz. İşte tam bu sırada, sizi yaşamaya teşvik eden şey nedir? Yaşamdan vazgeçmek maddi olarak çok kolay görünse de manevi olarak çok zordur. Ama az buçuk her insanın böyle zamanları olmuştur. İşte böyle zamanlar, aslında hayata sizi neyin bağladığını anlamak için çok doğru zamanlar.

Çok agresif ve yersiz bir soru gibi görünecek olsa da affınıza sığınarak soruyorum  Neden ölmüyorsunuz? Neden yaşamaya devam ediyorsunuz?

Bu sorunun cevabı belki de sizin hayat anlamınızdır. Onu çoktan bulmuşsunuzdur ama dikkat etmediğiniz, hayatınızı ona göre şekillendirmediğiniz için ruhunuz sıkıntılar içerisindedir. Krizleri fırsata çevirmekten daha havalı ne var şu dünyada?

Biz Bunu Hiç Düşünmedik Mi?

Hayatın anlamı madem bu kadar önemli. Biz bunu hiç düşünmedik mi? Yemek yemeyi unutmuyoruz sonuçta. Ya da işe gitmeyi. Bunu nasıl unuttuk? Nasıl bu kadar önemli bir şeyi gözden kaçırdık?

Çok basit bir soru bu ama cevabı pek de bende değil. Gün boyunca ne yaptığınızı kendinize söylemek ister misiniz?

Uyandınız, kahvaltı yaptınız, işe okula gittiniz. Döndüğünüzde de evle, çocuklarla ya da dersle ilgilendiniz ve gün çoktan bitti zaten. Siz hangi ara hayatın anlamını bulacaksınız ki?

Modern dünya böyle maalesef. Kendinizle başbaşa kalıp böyle önemli meselelerini konuştuğunuz ne kadar vaktiniz oldu? Belki de en son çocukken…

Şunu unutmayalım ki hepimiz kendimizle varız. Garip bir ihtimal ama etrafımızdaki hiçbir şey belki de gerçek değil. Sadece algımızdan ibaretler.

Kavanozdaki beyin teorisini duymuş muydunuz? Aslında biz sadece kavanozda duran bir beyiniz ve gerekli uyarıcıları alarak beynimizde yaşıyoruz. Korkunç, ama gerçek olabilir.

Olaydan kopmadan bağlayacak olursak bu dünyada çok iyi ilişkilerimiz tabii ki olabilir ancak onlara ayırdığımız sürenin çeyreği kadar süreyi bile kendimize ayırmıyorsak bence kendimize saygısızlık ediyoruzdur. Üstelik bu sadece anlam sorgulama olmak zorunda değil. “Bugün şöyle bir olay oldu, ben böyle davrandım ancak acaba yanlış mıydım?” gibi bir soruyu her gün kendine sorabilen insanlar var ya. İşte bahsederken “Dünyanın en tatlı insanı” diye bahsedilen düşünceli insanlar onlardır.

Burada ufak bir not geçmem gerekebilir, kendimize ve düşüncelerimize çok zaman ayırmamız sizin de pek iyi bildiğiniz üzere her zaman hayra yol açmaz. (Overthinking) Benim vurgulamak istediğim nokta bu dünyada kendimize yeteri kadar vakit ayırmadığımız.

Mutluluk, Güç, Haz

 “Anlam da anlam, ne anlammış arkadaş. Biraz da mutlu olalım, biraz güçlü olalım, biraz da keyif alalım. Bunlar bize yaşamak için yetmez mi?”

Mutluluk, güç, haz. Söylendiğinde ve en önemlisi yaşandığında güzel olan şeyler. Ama size bunları kim yasakladı ki? Logoterapi ne mutsuz olmanızı, ne güçsüz olmanızı ne de keyifsiz bir insan olmanızı ister ancak istediği önemli bir şey vardır. Bunlar ve anlam arasındaki farkı anlamanız. bu saydığımız faktörlere her zaman sahip olamayabiliyoruz mesela. 

Mutluluk, her zaman sahip olabileceğiniz bir şey değildir. Mutsuz olacağınız zamanlar da olur. Mutsuz olduğunuz zamanlar gücünüz sizi kurtaramaz. Hazlar ise sizi sadece süreleri kadar bu mutsuzluktan alıkoyabilir.

Ancak anlam böyle değildir. Anlam bir insanın her anında vardır. En keyifsiz olduğunuz anlarda bile karakterinizin varlığından gelen bir anlama sahipsinizdir. Mutsuz olabilirsiniz, güçsüz olabilirsiniz, ve size haz verecek her şeyden uzak kalmış olabilirsiniz. Ama anlamsız kalamazsınız.

Mutsuz insanlar genelde yeniden mutlu olurlar (mutsuz oldukları anda bu düşünce onlara mantıksız gelse de) ancak anlamı olmayan insan sürekli bir mutsuzluk çukuruna çekilmektedir. Anlam boşluğunun oluşturduğu bu derin çukura anlam bulamadıkları her an yavaş ya da hızlı bir şekilde çekilme yaşamaktadırlar.

Yazının başındaki yazarı hatırladınız mı? Peki o yazarın Tolstoy olduğunu size söylesem ne düşünürsünüz? Tolstoy’un bile anlamsızlığın oluşturduğu bu koca boşluğa nasıl çekildiğini, söylediği bu sözden anlayabiliyorsunuz:

”Yani şimdi ne oldu?”

Demek istediğim ruhu olan insanın ana motivasyonu kendine bulduğu anlamdır ve bu anlamı bulma yolculuğudur.

Bulduğumuz Anlamla Ne Yapacağız?

 Peki, hayatın anlamını bulmakla ilgili yeterince konuştuk. Elimizde bir anlam var artık. Ne yapacağız şimdi biz bu anlamı?

Şimdi yapmamız gereken anlamsızlık boşluğundan kaçmak için bu anlamı kullanmak. Eğer anlamımız varsa ancak bunu hayatımıza yansıtamıyorsak bu çok da işimize yaramaz.

Bunu tıpkı bir bilgisayar gibi yapacağız. Bir bilgisayar en basitinden ne yapar? Girdiyi alır, işler ve çıkarır. Yani temel olarak iki ürün var elimizde. Giren ve çıkan. Peki giren çıkana nasıl dönüşüyor? İşte bilgisayarın yaptığı şey tam olarak bu. Program hangi programsa, neyi neye dönüştürmesini istediyseniz onu yapıyor. O yüzden farklı programlar aynı girdilerde farklı çıktılar verebilir.

viktor frankl
Logoterapi’nin Kurucusu Viktor Emil Frankl

Bizi Hayatta Tutan Şey

En başta bahsettiğim akademisyen vardı ya. Logoterapinin kurucusu Frankl’ın ta kendisi bu adam. Yaptığı şeyleri hayranlıkla dinlemediniz mi? Başına bu kadar şey gelmiş bir insan nasıl olur da bu kadar yapıcı işler ortaya koyar. Hem de bir insanın şu hayatta başına gelebilecek en korkunç şeylerden biri olan toplama kampı deneyiminden sonra.

Bu kadar başına gelen şeye rağmen Frankl, hayattaki anlamı sayesinde canlı kalmayı başardı. Onu ölümden alıkoyan, yaşamaya iten bir şeyler vardı çünkü. Sizin akademisyen olmanıza gerek yok. Elbette bir hayaliniz, bir amacınız, en önemlisi de hayallerinizi ve amaçlarınızı gölgesinde barındıran bir anlam ağacınız vardır. Frankl gibi bir insan olmak istemez misiniz? O halde o ağacınızı bulun, ve anlamınızla, karakterinizle yaşamaya başlayın.

Her yeri felç olan adam vardı ya, o kişi Sal isminde bir adam. Adamın tüm vücudu felç olmuş, sizce bu çaresizliğin, pes etmenin en uç noktası değil midir? Eğer bu hayatta bir anlamınız varsa değildir. Başınıza gelen her şey, ne kadar zor olursa olsun, bir anlama sahip olduğunuz sürece yaşamaya değerdir.

Belki de ben oturduğum yerden bu yazıyı yazarken, okuyacak insanların çektiklerini, yaşadıklarını bilmiyorum. O yüzden bu kadar rahat bir şekilde yazdığımı düşünebilirsiniz ancak ya bahsettiğim insanlar?

Türkiye’de yaşayan bir hamal. Her ay artan parasını Darülaceze’ye bağışlıyor. Ne kadar mutlu olduğunu bir görseniz bunu yaparken. Adamın tüm geliri hamallıktan geliyor…

Herkesin bir hayatı vardır. Yükseliş ve alçalışlar herkesin hayatında olur. Siz hangi roman kahramanının böyle durumlarda pes ettiğini gördünüz? Pes etseler roman kahramanı olmazlardı zaten.

Siz peki? Sizin bu roman kahramanlarından neyiniz eksik? Oturup orada bir şeylerden sürekli şikayet ederek anlamsızlık boşluğuna daha hızlı çekilmek mi istiyorsunuz? Yoksa kendi hayatınızın kahramanı olmak mı? Seçim size kalmış. Viktor Frankl’ın sözüyle:

“Bizim yaşamdan ne beklediğimiz değil, yaşamın bizden ne beklediği önemli.”

Son Söz

Bir gün bir adam gelmiş Frankl’a. Çok üzgünmüş bu adam. Eşi ölmüş çünkü. Eşiniz ölmediyse hatta hiç eşiniz olmadıysa bile anlayabileceğiniz bir acı bu. Telafisi yok. En keyif veren şeyler bile alıkoyamaz sizi bu acıdan. Yani Frankl’ın işi çok zor. Ne diyecek bu adama? Eşi ölmüş birini mutlu edebilir mi? Mutlu edemez belki ama ona bir anlam verebilir.

Frankl demiş ki ona: “Eğer sen eşinden önce ölseydin, eşinin bu hale gelmesini ister miydin?” Adam biraz düşünmüş önce, sonra hayır demiş. “O halde sen eşini bu acıdan kurtaran bir kahramansın. Bedelin de eşin olmadan yaşayabilmek. Böyle bir kahraman olmak için bu acıya katlanman gerek.” demiş Frankl.

Adam oraya eşini kaybetmiş üzgün biri olarak girmiş, eşini büyük bir acıdan kurtaran ve bunun için büyük bir fedakarlık yapan bir kahraman olarak çıkmış.

https://www.youtube.com/watch?v=j0HUhHC4_r8&ab_channel=BEMTEGDerne%C4%9Fi
Kaybolduğumuz dönemlerde yolumuzu nasıl buluruz?
5 1 vote
Makale Değerlendirmesi
Subscribe
Bildir
guest
3 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Mücahit
Mücahit
1 yıl önce

Teşekkürler Akademi. 👍

Ahmet
Ahmet
1 yıl önce

İyi ki varsınız.

Yasin
Yasin
1 yıl önce

Harikaydı, tam anlamıyla harikaydı bu.
Okurken hiç sıkılmadım bile.
Teşekkürler